Dünyaca ünlü markaların tedarik zincirinde Suriyeli işçilerin çalıştırılması üzerine CCC’nin açıklaması:
Temiz Giysi Kampanyası, Avrupalı giyim markalarının tedarik zincirlerinde, çocuklar da dâhil olmak üzere, Suriyeli mültecilerin sömürülmesine dair yapılan BBC Panorama araştırmasının kamuoyunda yarattığı ilgiyi memnuniyetle karşılamaktadır. Giysilerimizin üretiminde istihdam edilmeye devam edecek olan Suriyeli işçilerin haklarına tam saygıyı güvence altına alacak,yeterli ölçüde tedbirin yürürlükte olmasını sağlamak için Türkiye yönetimine, Avrupa Birliği’ne ve bütün büyük giyim markalarına çağrıda bulunuyoruz.
CCC Türkiye, 2013’ten beri bu konu üzerinde çalışmaktadır. 2013 yılında, memleketlerinde sürmekte olan savaş yüzünden Türkiye’ye kaçan birçok Suriyelinin, hazır giyim ve tekstil endüstrisinin temelini oluşturan sayısız kaçak ve kayıt dışı atölyelerde iş buldukları gerçeği ortaya çıkmıştı. Kayıt dışı çalışan tüm işçiler gibi o tarihten beri aynı koşullarda çalışan mültecileri de korumak ve hepsinin, kayıtlı istihdam edilen işçilerin sahip olduğu tüm haklara sahip olmasını sağlamak amacıyla hükümeti harekete geçmeye çağırıyoruz.
Suriyeli mülteciler Türkiye’ye ilk geldiklerinde kaçaklardı ve ne oturma ne de çalışma hakkı gibi güvence altına alınmış haklara sahiptiler. Çalışma, eğitim ve barınmayı karşılayabilmenin tek yolu, mültecilerin kendi imkânlarıyla kayıt dışı sektörde iş bulmalarından geçiyordu ki hazır giyim endüstrisi bu sektörün en büyük işverenlerinden biridir. Birçok mülteci yanlarında hiçbir şey getirmemişti. Çatışmayı şekillendiren günlük bombardıman ve saldırılardan korunmak için ailecek ülkelerinden kaçmışlardı. Yaşam koşullarının zorluğu mültecilerin; asgari ücretin altında maaşlar, olağanüstü çalışma saatleri, tehlikeli çalışma koşulları, istismar ve cinsel taciz gibi insanlık dışı çalışma şartlarına razı olmalarına neden oldu. Aileleriyle birlikte gelen binlerce çocuğun okula gitme imkânı yoktu ve aileler, aldıkları ücretlerle temel ihtiyaçlarını karşılayamıyorlardı. Bu durum çocukları da aile bütçesine katkı sağlamak için çeşitli çıkış yolları aramaya mecbur etti.Daha ucuz iş gücünü kollayan işverenler, mültecilerin bu zor durumlarından faydalanma fırsatını kaçırmadılar.
AB’ninTürkiye’yi, Avrupa’ya gelen Suriyeli mültecileri sürebileceği güvenli üçüncü ülke olarak tayin etmek istemesi, Suriyeli ailelere Cenevre Konvansiyonu’nda açıkça belirtilen çalışma hakkını kazanabilmeleri için bir yol bulması açısından, Türkiye yönetimi üzerinde baskıya yol açtı. Türkiye yönetimi, 2016 yılının Ocak ayında, işverenlerin Suriyeli işçileri için çalışma iznine başvurmalarına müsaade eden bir yasa çıkardı. Yasayı çıkarmadaki amacın Suriyeli mültecileri korumak değil, AB-Türkiye mülteci antlaşmasının yapılmasını sağlamak olduğunu düşündüğümüzde ve iş kanununun uygulanmasının Türkiye vatandaşları için bile yetersiz kaldığı gerçeğini göz önünde bulundurduğumuzda, bu yasanın beklendiği gibi mültecileri sömürüye karşı korumakta büyük ölçüde başarısız olduğunu görüyoruz. Türkiyeli işverenlerin ya yasadan haberleri yok ya da yasaya uymak asgari ücretin ödenmesi anlamına geleceğinden, işverenler adeta yasaya uymak istemiyorlar.
Unutmayalım ki, bu dönemde odak noktası Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin zor koşulları olsa da Panorama tarafından öne çıkarılan sömürü, savaştan kaçan insanların ülkeye ani akınına özgü ya da onun sonucu olan bir durum değil. Tekstil ve hazır giyim endüstrisi, usulsüzlüğün ve hak ihlallerinin tüm dünyada yaygın olarak yaşandığı bir sektördür.Kayıt dışı çalıştırma, işçi sağlığı ve iş güvenliğinin olmaması, çocuk işçilik ve düşük ücretlendirme gibi olumsuzluklar,rekabetin çok olduğu küresel endüstrideki pazar payını düşürmek istemeyen işverenler tarafından normal görülüyor. Hem başka ülkelere göç eden hem de iç göç yapan hazır giyim endüstrisindeki göçmenler, vatandaş olarak addedilenlerle yeni gelenler arasında ayrımcılığa sebep olan politikalar ve yasalar sonucunda, sömürüye karşı özellikle savunmasız durumdalar.
Türkiye bu endüstride önemli bir yer tutmakta olup, pazara yakın olmanın verdiği rekabet üstünlüğü ve sahip olduğu ucuz işgücünü birleştirerek, AB’ye giysi ithal eden üçüncü büyük ülke durumundadır. Türkiye’nin hazır giyim endüstrisi uzun süreden beri kayıtlı ve kayıt dışı iş yerlerinin birlikte, tek bir ürün meydana getirdiği bir endüstri olma özelliği taşımaktadır. Marka, ana tedarikçi saydığı bir fabrikaya siparişi verir. Bu ana tedarikçi ürünün üretim ve teslim şartlarını kabul eder. Ne var ki üretim esnasında ya fabrika tarafından bizzat yapılan ya da çoğunlukla görüldüğü üzere çeşitli taşeronlara verilen üretim adımları oldukça çok sayıdadır. Bu adımlar şu şekilde sıralanabilir: kumaşın kesilmesi ve dikilmesi,yıkama – ki örneğin eskitme gibigerekli teknikleri uygulasın diye genelde küçük atölyelere verilir; düğme/fermuar ekleme ve ütü-paket. Son işlemler yapıldıktan sonra, giysi paketlenir ve teslimat için ana fabrikaya geri gönderilir. Bu üretim adımlarının neredeyse hepsi farklı atölyelerde ve farklı işverenlerin sorumluluğu altında gerçekleşir, fakat hepsi aynı markanın amblemini bastığı ürün içindir.
Bu nedenle üretimin büyük kısmının, küçük ölçekli üretimle evde üretimi bir araya getiren, mahallelerdeki atölyelerde gerçekleşmesi muhtemeldir. Bu atölyeler,işçileri kayıt dışı bir şekilde, hiçbir sosyal koruma veya sigorta olmadan, temel ihtiyaçları karşılamaktan çok uzak, parça başına ücretlerle ve herhangi bir iş müfettişi ya da sendikacının gözünden ırak, küçük fabrikalarda ya da evlerde çalıştırır. Suriyeli aileler işte bu mahalleler ve atölyelerde çalıştırılmaktadır.
Suriye’deki iç savaşın başlamasından hemen önce, Türkiyeli işçilerin hak talepleri temelinde bir toplumsal hareket inşa etmekte gittikçe daha başarılı olmaları, bu tür kayıt dışı işçiliğin yaygınlaşmasını zorlaştırdı ya da en azından maliyetini artırdı. Bu durum işverenler tarafından, özellikle başka ülkelerin sebep olduğu rekabet artışı karşısında, üretim maliyetlerini düşük, kârları yüksek tutma becerilerine doğrudan bir tehdit olarak görüldü. Böylelikle, özellikle hazır giyim ve tekstil endüstrisindeki birçok işveren, savaşı ve savaşın yol açtığı, yasa tarafından hiçbir şekilde korunmayan insanların kitlesel akınını, önceden kârlı sayılan sömürücü uygulamaları sürdürmek için büyük bir fırsat olarak gördüler.
Türkiye, yüksek kalitede, düşük maliyetli ürünü hızlı bir şekilde üretme becerisinden dolayı uluslararası şirketler tarafından tercih edilen ülkeler arasındadır. Bunun büyük ölçüde, kayıt dışı fason üretim yapan fabrikalar ağının genişliği sayesinde olduğu bilinen bir gerçektir. Markalar “gayri resmi” fason çalışmayı yasakladıklarını iddia etseler de, aynı zamanda biliyorlar ki o olmadan fiyat ve hız konusundaki talepleri kolay kolay karşılanamaz. Bihaber olduğunu iddia etmek, bihaber olma durumu başını çevirip bakmamak üzerine kasıtlı bir sözleşmeye dayalı olduğunda, mazeret değildir. Markaların,giysilerinin nerede üretildiğine dikkat etme ve tedarik zincirinin TÜM kısımlarının, gösterişli kurumsal sorumluluk raporlarında ve web sitelerinde korumaya niyetli oldukları ulusal yasalara ve uluslararası standartlara uymasını sağlama konusunda sorumlulukları vardır.
Suriyeli mülteciler Türkiye ve Avrupa’ya korunma ve barınma arayışı içinde kaçtılar, oysa karşılaştıkları şüphe ve sömürü oldu. Suriyeli mültecilerin ve bütün göçmen işçilerin insani yaşam ve çalışma, çocuklarını eğitme ve onların güvende olmasını sağlama hakları vardır. İyi bir maaş, güvenli iş yeri ve yasal korumalara hakları vardır. Bu tür bir korumayı sağlamak hepimizin sorumluluğudur: hükümetler, marka ve perakendeciler, işverenler ve tüketicilerin hepsinin üstleneceği roller var.
CCC Türkiye, CCC ağının desteğiyle Türkiye hükümetinin bir an önce mültecilerin çalışma hakkının korunmasını daha iyi bir şekilde temin eden yasalar çıkarmasını ve bu yasaların Suriyeli mülteciler dâhil olmak üzere, özellikle savunmasız olan işçileri korumakta etkili olmasını sağlamak için gerekli denetim mekanizmalarını devreye sokmasını talep ediyor.
Hem Türkiyeli işverenler hem de mal tedarik ettikleri çokuluslu şirketlerin, kamu denetimi ne kadar zayıf ve yetersiz olursa olsun, işçilerine karşı sorumlu davranma görevleri vardır. Çalışanlara, hukuki durumlarına bakılmaksızın, en azından,kanun kapsamındaki asgari ücret ve ek ödemeler sağlanmalıdır. Marka ve perakendeciler, kumaş üretiminden son işlemlerin yapıldığı işyerine kadar, mallarını üretmekte kullandıkları bütün fabrikalar konusunda kamuyu bilgilendirmeli ve satın alma pratikleri aracılığıyla korunmasız işçilerin sömürülmesini desteklemediklerini garantilemelidir.
Tüketiciler, boykot ederek değil, hem Türkiye hem Avrupa’da Suriyeli mültecilerin haklarının korunmasını talep etmek için harekete geçerek, giysilerini üreten işçilerle dayanışmalıdır. Buna, mültecilerin haklarını tanıma talebine ortak olabilecek Türkiyeli tüketiciler de dâhildir.
AB’nin de, kendi sınırlarının hem içinde hem dışında, mültecilerin nerede isterlerse orada onurluca yaşama ve çalışma imkânını kapsayan, güvenle sığınacakları yerler bulabilmelerini sağlama sorumluluğu vardır.